Radyo Dinle

25 Aralık 2015 Cuma

Teröre destek verenleri ve Vatanımıza namlu doğrultanları Kahr eyle Yarabbim.



Gaziantep'in Düşman Fransız işgalinden kurtuluşu kutlu olsun.

Şahinbey Kimdir ?

Şahinbey 1877' Gaziantep'in Bostancı Mahallesinde 55 nolu evde doğmuştur. Asıl adı Mehmet Said'dir. Babası Abdullah Efendi, annesi Ayyuş hanımdır. Tellah oğullarındandır. 4 yaşında babadan yetim kalmış, annesi ise Elbeylioğlu Abdülkadir efendi ile evlenmiştir.  Mehmet Said dayısı Ispaha (sipahi) Hacı Mehmet Kara Said' in yanında büyümüştür. Rüştüyede okumuş ve daha sonra derici amcasının yanında tabaklık yapmıştır. 1899'da Zeynep hanımla evlenen Şahinbey aynı yıl yemene er olarak gitmiş ve Yemen cephesinde muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine Başçavuş olmuştur.
  
Mehmet Said 1911'de Trablusgarp Harbine gönüllü olarak katılmış; Balkan savaşlarında Çatalca cephesinde savaşmıştır. Galiçya'da 15. Kolordu'da savaşan Mehmet Said, 1917 Ekim'inde Sina cephesinde vazife almıştır. Başçavuş iken mensup olduğu alayla, Ayn-ül Cebel denilen bir kalede Araplar tarafından sarılmıştır. Muhazara uzun sürmüş, erzak bitmiş, cephane azalmış, Alay Komutanı da şehit olunca açlık ve sefaletten biten birlikler arasında Araplara teslim olmak eğilimi belirmeye başlamıştır.  Mehmet Said birkaç arkadaşıyla teslim olmak isteyenleri yakalayıp, hapis etmiş ve bir gece karanlıkta faydalanarak çok sarp ve çetin bir geçitten askerleri muhasara dışına geçirmek suretiyle Alayı kurtarmıştır. Bu fevkalede hizmetine karşılık ordu komutanlığınca Mülazim-ı Sani ( Teğmen)'liğe terfi olunmuştur.

1918'de, İngilizlerle sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düşmüştür. Mısır'daki Seydi Beşir esir kampı' nda 1919 Aralık ayı başına kadar esir olarak kalan Mehmet Said, Ateşkeşten sonra serbest bırakılmıştır.

Şahinbey, 13 Aralık 1919'da İstanbul'a gelmiş, Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istemiştir. Harbiye Nezareti tarafından Antep'e yakın Nizip kazası askerlik şube başkanlığına tayin olup Antep'e gelmiştir.  Antep Heyet-i Merkeziyesi'ne müracaat ederek vazife isteyen Şahinbey, Heyetin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine, derhal çalışmaya başlamıştır. (Şahin adı müsteardır. 30 Kasım 1919'da Sivas'tan ayrılan Ali Fuat Paşa ( Cebesoy ) 4 Aralık 1919'da Kayseri'ye uğruyor. Adana cephesiyle görevlendirilen bazı subaylar ve sivillerle görüşüyor. Adana güney cephesinin milli Teşkilat ve mücadelesi kararlar alınıyor. Bazı subaylar Adana, Güney ve Doğu cephesi için Sinan, Tufan, Selim, ŞAHİN ve Doğan gibi müstear isimlerle teşkilat ve mücadele için bölgeye gönderiliyor.

1920 yılı Ocak ayı başlarında köyleri dolaşarak cihadın ehemmiyetini ve faziletini anlatan Şahinbey, kısa zamanda 200 fedai toplamıştır. Kilis- Antep şosesi üzerinde 3 müdafaa hattı tesbit etmiştir. 1. Müdafaa hattı Kızılburun'da, 2. Müdafaa hattı Kertil, 3. Müdafaa Hattı da Elmalı köyü olarak tesbit edilmiştir. Bu arada Kilis Müdafa-i Hukuk Heyeti ile de tanışmıştır. Önemli bazı savunmalarda işbirliği yapmışlardır.

Kilis- Antep yolu, Antep Harbinin kilit noktasıdır. Ne yapıp etmeli Fransızların bu yoldan Antep'teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıdır. Şahinbey, kendisine haber gönderen Anteplilere şu cevabı vermektedir:
"Müsterih olunuz, düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez"

5 Kasım 1919'da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransız'lar, bir türlü Anadolu'nun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla karşı koymaktadır. Fransızlar bütün ümitlerini Kilis' ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardır. Fakat o yolu da Şahinbey bir avuç serdengeçtisi ile tutmuştur. Şahinbey ve fedaileri 3 Şubat ve 18 Şubat 1920' de tam donanımlı Fransız birliklerini perişan etmişlerdir. Şahinbey zaferin ardından düşman kumandanına gönderdiği mektup' ta şöyle demektedir:

"Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şüheda kanı karışıktır... Din için, namus için, hürrüyet için ölüme atılmak; bize, ağustos ayı  sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza."

Saldıran düşman kuvvetleri bir avuç yiğit karşısında perişan olmanın şaşkınlığına düşmüşlerde.  Bu şaşkınlık yerini öfkeye terk etmiş ve Antep' e ulaşmak düşman kuvvetleri için bir prestij meselesi olmuştur. Fransız kuvvetleri 25 Mart 1920'de Albay Andrea Komutasında yola çıkar. Bu Fransız kuvvetleri sekizbin piyade ve ikiyüz süvariden oluşmaktadır. Ayrıca, bu Fransız birliğinde, 1 batarya topu, 16 ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomotik tüfek ve 4 tank da vardır.

Kahraman Şahinbey ancak 100 kişi kalan fedaileriyle düşmanın karşısına dikilir. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam eder ve Şahinbey düşmana ağır kayıplar verdirir. 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyen Şahinbey, durumun gittikçe kritik hal almasından sonra kendisine geri çekilmeyi söyleyenler şöyle diyordu:
"Düşman buradan geçerse, ben Ayıntap' a ne yüzle dönerim? Düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir. "
Çatışmanın dördüncü günü öğleye doğru Şahinbey'in yanında 18 kişi kalmıştır. Onlarında şahadet şerbetini içmelerinden sonra tek başına kalan Şahinbey, son kuruşu kalıncaya kadar düşman ateşine karşılık verir. Atacak kurşunu kalmayan Şahinbey, tüfeğini yere çarparak kırar ve sel gibi üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durmuştur.

(Olayı Yavuz Bülent Bakiler şiirinde şöyle anlatmıştır).
Ben Antepliyim Şahinim Ağam
Mavzer omzuma yük,
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük

Silahsız Şahinbey'in yanına yaklaşamayan düşman askerleri, uzaktan ateş ederek Şahinbey'i şehit etmişler, ardından süngü darbeleri ile aziz naaşını parça parça etmişlerdir. 28 Mart 1920 'de 43 yaşında şehadet şerbetini içen Şahinbey'in şehadet haberi şehre gelince, yanık bağırlardan şu mısralar dökülmüştür:

Şahin'i sorarsan otuz yaşında,
Süngüyle delindi köprü başında.
Çeteler toplanmış ağlar başında,
Uyan Şahin uyan,gör neler oldu.
Sevgili Ayıntap'a Fransız doldu.

Antepliler düşmana tek bir taş vermemek için 11 ay düşmana kan kusturmuşlar ve din için, millet için, vatan için 6.000'den fazla şehit vermişlerdir. Şahinbey, Antep' te İstiklal meşalesini tutuşturmuş, Onbinlerce Şahinler, tutuşturulan bu meşaleyi söndürmemek için var güçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır...

24 Aralık 2015 Perşembe

Kırgızistan'dan şok Türkiye çıkışı


Rus haber ajansı Ria Novosti'de yer alan habere göre, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, Türkiye'nin Rus Su-24 uçağını vurma kararının hata olduğunu, Ankara'nın özür dilemesi gerektiğini söyledi.

Bu konu hakkında Vladimir Putin ile görüştük. Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmemizde de kendi fikrimi dile getirdim. Uçağı vurma kararı kesinlikle yanlıştı. Hatta uçak Türkiye hava sahasına girmiş olsa bile onların dediğin gibi 17 saniyeliğine, sadece 17 saniyeliğine 20 yıldan uzun süredir kurulan karşılıklı ilişkileri roketle vurmak hataydı. Bizim ülkemizin sınırlarına komşu ülkelerin uçaklarının girdiği zamanlar da oldu. Hem de saniyeliğine değil saatlerce. Ama biz onları vurmadık. Bizim için barış daha önemli. Türkiye ve Rusya'nın bu durumu çözmek için bilgeliklerinin yeteceğini umuyorum. Rusya ve Türkiye arasındaki durumun kötüleşmesi hem siyasi hem de ekonomik açıdan iki ülke için de karlı değil. Türkiye'nin özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum."

ASRIN İFTİRASI BALYOZ - ERGENEKON- ASKERİ CASUSLUK DAVALARI


Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim !

Diyarbakır/Sur da ikamet eden vatandaşlar Mehmetçiğe Allah rızası için operasyonu sonuna kadar devam ettirin, bizi bu pislikten kurtarın” diyerek operasyonlara destek verdi



DİYARBAKIR Sur İlçesi’nde düzenlenen operasyon bölgesinde yaşayan vatandaşlar, dün Türk Silahlı Kuvvetleri personeli tarafından güvenli bir bölgeye başarılı bir şekilde tahliye edildi.
Kontrol edilen evlerde yaşayan ve tahliyeleri için gelen güvenlik güçlerine vatandaşlar “Biz bugüne kadar yüzleri maskeli 14 – 15 yaşlarındaki çocuklardan tokat yiyorduk. Bugüne kadar neredeydiniz? Geç de olsa geldiniz. Allah rızası için operasyonu sonuna kadar devam ettirin, bizi bu pislikten kurtarın” diyerek operasyonlara destek verdikleri öğrenildi.
Tahliye edilen vatandaşlar arasında bulanan yaşlı bir kişinin de “59 yıldır burada yaşarım ben bu sen 5 senedir yaşadıklarımı keşke ölseydim de yaşamasaydım. Kim bu adamlar . Bunlar buraların çocukları olamaz. Buranın çocukları çok temizdi. Nereden geldi bunlar? Bunlar Kürt değil. Bunların yaptığını gavur bile yapmaz. Camilerimizi, evlerimizi yaktılar” dediği belirtildi.
DHA

Yeni Türkiye’nin Asteğmen Kubilayları – KARDAK KAHRAMANLARINDAN Ali TÜRKŞEN

Hadise malum. 23 Aralık 1930 günü İzmir’in Menemen ilçesinde askerliğini yedek subay olarak yapan Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki Beylerin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesiyle başlayan olaylar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yeri olan ve Menemen Olayı olarak bilinen hadise.
Aradan yıllar geçer. Sene 2009. Temmuz’un 17’si, günlerden Cuma. Bu kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “Amirallere Suikast” olarak hatırlanacak olay baş gösterir. Sonraları ortakların arası açılınca bir ortağın ötekini; “Bunlar Milli Orduya kumpas kurdu, bizi de aldattılar” denilerek sütten çıkmış ak kaşık pozisyonu alınacak olaylar zinciri. İsterseniz gelin hep birlikte hatırlayalım.
   15 Temmuz 2009 tarihinde “uyuşturucu” konulu bir elektronik ihbar İstanbul Emniyetine gönderilir. O dönemin karar merciinde olup şu anda bir kısmı cezaevlerini dolduran bir çoğu da  yurt dışına kaçan/kaçırılan Emniyet mensupları ile hakim/savcıları ihbarı çok ciddiye alırlar. Çünkü ihbarda; uyuşturucu ve seks batağına batmış bir kısım genç Bahriye teğmeninin amirallerine suikast hazırlığı içinde oldukları yazılıdır. Olayı süratle değerlendiren Emniyet mensupları 17 Temmuz 2009 Cuma akşamı zaman kaybetmeksizin isimleri belirlenmiş, arama emirleri çıkarılmış genç Deniz Teğmenlerinin evlerinde arama yapmaya başlarlar. Gecenin sonunda hasılat “beklendiği” gibidir. Önceden evlere girilip yerleştirildiği sonraları anlaşılacak bir kısım dijital veri, uyuşturucu, mermi ve güya suikast notu; buzdolabı arkası, dolap üstü, yatak altı gibi çeşit çeşit yerde bulunur.
Adalet tarihinin garip eksenli bu davasına bir kasap bir de albayın dahil edilmesiyle 17 Deniz Teğmeninin çoğu cezaevlerine doldurulur. Cezaevinde evlenmek zorunda bırakılan, hayatının baharında devletlerine, adalete ve en önemlisi bağlı oldukları kuruma itimatları sarsılmaya çalışılan bu insanların çoğu 6 ay ila 2,5 yıl arasında cezaevlerinde istirahat ettirilir, rütbe terfileri bekletilir.
hasdal_askeri_cezaevinde_teğmen_düğünü-1024x754
Kendilerine daha önceden “kumpas” kurulan büyüklerinin kendilerini karşıladığı cezaevlerinde bir süre sonra ev sahibi durumuna da düşerler. “Kumpas” durmamacasına sürmekte, açılan yeni davalarla genç Deniz Teğmenlerine ileri yaşındaki amiraller dahi eşlik etmektedir. Aman Yarabbim işte beklenen olmuş ve Türkiye “bağırsaklarını temizleme”fırsatı bulmuştur.
Aradan yıllar geçer. Uğradığı ihaneti içine sindiremeyen Ali Tatar’lar kendini karanlığa ışık olmaya adarken, kahrından kanser olan Cem Aziz Çakmak’lar gönüllerdeki tahtlarına kurulurlar. Artık ortakların arası “bir nedenle” iyice açılınca, “kumpasın kumpas olduğunu” ispatlama zamanı da gelmiştir. Dün üzerlerine türlü hakaret yağdırılan Teğmeninden Amiraline Türk Askerleri birer birer bütün davalarından aklanıp beraat etmeye başlarken olan olmuş, ölen öldüğüyle kalmıştır. Zaten tutuklamalar döneminde kahraman olarak anılan bir savcının da dediği gibi; “Türklerde hapis yatmak erkekliğin şanındandır.” Ölüm de Allah’ı emri.
Fıkra malum. Kısa halini yazalım. Temel yazar olmak üzere akıl danıştığı bir yazardan şu tavsiyeyi alır: “Bu ülkede yazacaksan, yazdığının içinde din de olsun, cinsellik de, merak da uyandırsın, asil de dursun.” Temel tüm bu öğeleri içinde barındıracak romanına ismi bulur: “Allah Allah, kim öptü bu kontesi?”
   Şimdi herkes merakla soruyor: Allah Allah, ne ara ülkenin Güneydoğu’su Suriye’den beter savaş manzaralarına sahne oldu? Neden ülkemiz insanı bir parça huzura hasret her gün yeni şehit cenazelerinin ardında safta duruyor? Ve neden o küçücük bebeler okul okumak yerine anaları ve babalarıyla canlarının derdine düşüyor?
Lafı uzatmayalım. “Amirallere Suikast” davasının 17 genç Deniz Teğmeni Yeni Türkiye’nin Asteğmen Kubilaylarıdır. Dün şehit Kubilay’ın kestikleri başını kazığa geçirmeye çalışanların çağa ayak uyduran torunları Türk Ordusunun başını kesmiş, bir tek kestikleri başı kazığa geçirmedikleri kalmıştır. Dün o kazığa omuz verenlerin bugün kendilerini aklama çabaları da anca düşünmeyen, görmeyen, duymayan yığınları kandırmaya yeter. İçine düştüğümüz günümüz durumu, teğmeninin hakkını aramayan, aramaya kalkanları da suçlu durumuna düşürenlerin eseridir. Lafı uzatmayalım dedik, lafı evirip çevirmeye de gerek yok:
Bir ülkenin değerlerini böylesi ayaklar altına alırsanız, ülkede ne adalet ne hukuk bırakırsanız, ne hitabetiniz durumu kurtarmaya yeter ne de güya devlet ciddiyeti taşıyan (!) nursuz suratlarınız.
Ve hala bu “kumpaslar zincirinin” Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki uzantılarını bulmuyor/bulamıyor/bulmak istemiyorsanız, “bunlar daha iyi günlerimiz” demekten başka bir şey gelmiyor elden. Şimdilerde yurt dışına kaçan celladına kravat hediye eden Bay Murat’ların (bir dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli denizci asker), sözünün eri olamayan Bay Necdet’lerin (bir dönemin Genelkurmay Başkanı emekli karacı asker), vaziyeti idare edenlerin, haksızlıkla, hukuksuzlukla yüreğiyle savaşmak yerine, günlük işleri idare edenlerin ülkenin bugünlerine olan yadsınamaz katkısıyla maalesef hiçbir şeye şaşıramıyor, üzülüyor ve yine de kararlılıkla bildiğimizi tekrarlıyoruz:
Yüce Türk Milletinin bir ferdi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin her bir vatandaşı Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda gününden ve geleceğinden emin yaşayana dek, gericilikle, “kumpasla”, kumpası düzenleyen ve ortaklık edenlerle, Yeni Türkiye masalıyla yeni Kubilaylar yaratmak isteyenlerle mücadelemiz sürecek. Dün üniformayla, bugün üniformamız olmadan. Ama hep aynı yürek, sarsılmaz inanç ve azimle…
beraat_ettikleri_gün_Kartal_adliyesinde_teğmenler-1024x768
Önemli Not: Bay Necdet, artık sen de emeklisin ben de. Ama sen orduevlerinden dışarı çıkamıyorsun, bense koydurduğun yasak sayesinde orduevlerine giremiyorum. Belli ki seninle bir daha karşılaşmak pek mümkün olmayacak. Kaldı ki sözünü tutmayan bir adamdan bana dost olmaz. Bundan sonra beynimin herhangi bir hücresine eziyet etmemek adına sana dair her şeyi unutmak istesem de senin ülkene yaptıklarının nesiller boyu hep hatırlanmasını diliyorum. Hadi kal sağlıcakla…

ALİ TÜRKŞEN
Emekli Deniz Kurmay Albay
23 Aralık 2015

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı ~ ŞİİR ~ YORUM ~ VE ~ HABER ~